İnsanlar hayatlarının tüm evrelerinde her zaman tek bir kavramla karşı karşıya kalmışlardır. Zaman, işte önüne geçilemeyen sadece akıp giden, bazen pozitif bazen negatif, istenmeyen öğelerle dolu bu kavram. Şimdi anlıyorum ki, aslında her şeyimizle bu kavrama bağlı bir şekilde yaşıyoruz. Yer yer eski günleri kahkahalarla anar yada küçük gülücüklerle geçirir tekrarlanan güzellikleri hatırlayarak hiçbir şeyi değiştiremeden aynen olduğu gibi hatırlarız. Ama bir de madalyonun diğer yüzü vardır tabiî ki. Bu mutluluk dolu anların birde insana azap çektiren, giderek büyüyerek artan olayların tekrarı da vardır. Mutlulukların artışını fark edemez hep olduğu gibi anımsarız. Fakat bizi üzen olayları tekrar tekrar hatırlamaya çalışıp eklemeli olarak artan bir karmaşa yaratmayı başarırız. Hatta bu durumu akıp gitmekte olan anlara da yansıtarak, anımsayacak daha fazla kötü hatıra sahibi oluruz. Taa ki hayatın, bize bu anıları unutacak yeni sorunlar, engeller çıkartmasına kadar.
İşte bu zaman karmaşasına sıkışıp kalma durumu hayatlarımızda bir paradoks yaratır. Peki bu duyguları yoğun olarak yaşadığımız anlar değişmez mi? Elbet değişecektir. Ne zaman ki, hayatta önümüzde duran bin bir güzelliği görmeye başlarız, işte o anda hayatımız değişim içerisine girmiş olur. İşte bu insanın, yeni bir evrim sürecine girmesini sağlar. Anılar acısıyla, tatlısıyla hatıra şeklinde anımsanmaya başlar. Akıp giden zamana ayak uydurarak sorunların üstesinden gelme çabası içerisine girip. Zamanın akıp gitmesini fark etmeyiz bile.