Hayatlarımızın içerisinde varolan, fakat kontrolümüzün dışında fark etmeden, kontrolsüzce akan gerçeklerin tebessüm dolu anlamı.

Bakmak ve Görmek

by Arman Memil | 1/29/2007 11:38:00 ÖÖ in , , , , | yorum (2)

Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiç bir şeyin mucize olmadığını düşünmek,diğeri ise HERŞEYİN mucize olduğunu düşünmektir.
Albert Einstein


Eğer yukarıdaki görüntülere bilgisayarınızın hemen önünden bakarsanız, kızgın yüzün solda, sakin yüzün sağda olduğunu görüyorsunuz...

Ancak, 2-3 metre uzaklaşıp baktığınız zaman tam tersini görüyorsunuz...
Bu illuzyon, Glasgow Üniversitesi'nden Phillippe G. Schyns ve Aude Oliva tarafından yaratılmış.

Her gördüğümüz, her zaman gerçek olmayabiliyor…

Zaman

by Arman Memil | 1/25/2007 02:58:00 ÖÖ in , , , , | yorum (3)

İnsanlar hayatlarının tüm evrelerinde her zaman tek bir kavramla karşı karşıya kalmışlardır. Zaman, işte önüne geçilemeyen sadece akıp giden, bazen pozitif bazen negatif, istenmeyen öğelerle dolu bu kavram. Şimdi anlıyorum ki, aslında her şeyimizle bu kavrama bağlı bir şekilde yaşıyoruz. Yer yer eski günleri kahkahalarla anar yada küçük gülücüklerle geçirir tekrarlanan güzellikleri hatırlayarak hiçbir şeyi değiştiremeden aynen olduğu gibi hatırlarız. Ama bir de madalyonun diğer yüzü vardır tabiî ki. Bu mutluluk dolu anların birde insana azap çektiren, giderek büyüyerek artan olayların tekrarı da vardır. Mutlulukların artışını fark edemez hep olduğu gibi anımsarız. Fakat bizi üzen olayları tekrar tekrar hatırlamaya çalışıp eklemeli olarak artan bir karmaşa yaratmayı başarırız. Hatta bu durumu akıp gitmekte olan anlara da yansıtarak, anımsayacak daha fazla kötü hatıra sahibi oluruz. Taa ki hayatın, bize bu anıları unutacak yeni sorunlar, engeller çıkartmasına kadar.

İşte bu zaman karmaşasına sıkışıp kalma durumu hayatlarımızda bir paradoks yaratır. Peki bu duyguları yoğun olarak yaşadığımız anlar değişmez mi? Elbet değişecektir. Ne zaman ki, hayatta önümüzde duran bin bir güzelliği görmeye başlarız, işte o anda hayatımız değişim içerisine girmiş olur. İşte bu insanın, yeni bir evrim sürecine girmesini sağlar. Anılar acısıyla, tatlısıyla hatıra şeklinde anımsanmaya başlar. Akıp giden zamana ayak uydurarak sorunların üstesinden gelme çabası içerisine girip. Zamanın akıp gitmesini fark etmeyiz bile.

Sağlıklı Uyku Süresi Nedir?

by Arman Memil | 1/15/2007 01:13:00 ÖÖ in , , , | yorum (5)

Çoğumuz hayatımızın yaklaşık üçte birini uyuyarak geçirmekteyiz. Gerçekten bu kadar uzun süre uyumak zorunda mıyız? Çevremizde seyrek de olsa çok daha kısa süre uyuyan insanlara rastlamaktayız. Uykumuzu kısaltmak mümkün müdür? Daha kısa süre uyursak ne tür problemlerle karşılaşırız? Son yıllarda yapılan araştırmalarla yukarıdaki soruların birçoğunu cevaplamak mümkün olmuştur

Uyku süresinin kişiden kişiye değişmekte olduğu ve bu sürenin 4 saat ile 11 saat arasında değiştiği bilinmektedir. Uyku süreleri genetik faktörlerin etkisi ile kişiden kişiye değişmektedir. Doğuştan itibaren belirlenmiş olan bu süreyi belli limitler dışında değiştirmek mümkün olmamaktadır. Süreyi kısaltmak zorunda kaldığımızda uyku yoksunluğu sonucu görülen istenmeyen belirtilerle karşılaşmaktayız.

Türkiye’de yapılan araştırmalar sonucunda toplumun %75’i 7-8 saat süre ile uyudukları. 8 saatten fazla uyuyanların toplumun %15 ini oluşturduğu saptanmıştır. Tabi hafta içi 6 saat uyuyup hafta sonu 8 saat uyuyanlarında varlıkları unutulmamalıdır.

Kısa uyuyanlar ile uzun uyuyanların uykularının yapısı birbirinden farklılıklar göstermektedir. Kısa uyuyanlar daha yoğun olarak derin yavaş uyku ve REM döneminden oluşan bir uyku uyumaktadırlar. Gece içi uyanıklık sayısı ve 2. faz oranı bu tür insanlarda azalmıştır. Dolayısı ile kısa süreli, ancak daha etkin bir uyku uyudukları söylenebilir. Uzun uyuyanlarda bu fazların uzatılmış olduğu görülür. Sabaha karşı sık sık uyanıp uyuyarak uyku kalitesini düşürürler.

Çocuk Uyku Süresi gelişim için son derece önem taşımaktadır. Hücre gelişimi için 8 saatlik kaliteli bir uyku gerekmektedir. Uykunun kalitesini arttırmak için; uykudan 2 saat öncesine kadar yemek yenmemeli, uykuya yatmadan önce su içilmemeli, oda sessiz ve ışık kuvveti açısından minimum seviyede olmalıdır. Uyku hastalıkları için öncelikle bir psikologla görüşebilir yardım alabilirsiniz.

11 ile ilgili Tesadüfler

by Arman Memil | 1/10/2007 11:05:00 ÖÖ in , , , | yorum (9)

11 Sayısı ile ilgili ilginç Tespitler;

  • York City 11 harften oluşur
  • Afganistan 11 harften oluşur
  • Ramsin Yuseb (1993 te ikiz kuleleri tehdit eden teröristin adi) 11 harften oluşur
  • George W. Bush 11 harften oluşur
Bunlar tesadüf olabilir evet, peki ya aşağıdakiler?
  • New york, Amerika’nın 11. eyaleti
  • ikiz kulelere çarpan ilk uçağın uçuş numarası 11 di
  • 11 numaralı uçuş 92 yolcu taşıyordu 9+2=11
  • Uçuş numarası 77 olan ve kuleye çarpan ikinci uçakta 65 yolcu bulunuyordu 6+5=11
  • Olay 9 eylülde yani 9/11 de meydana geldi 9+1+1= 11
  • 911 ayni zamanda Acil Servis numarasıdır 9+1+1=11
  • 9 Eylül yılın 254. günüdür 2+5+4=11
  • 9 Eylül’den sonra yılın sonuna 111 gün kalır
  • Madrid’deki 3/11/2004 ta meydana gelen terorist saldırısı ikiz kulelere olan saldırılardan 911 gün sonra meydana geldi
peki devamı sizce tesadufmu?

Bildiğiniz gibi Amerikanın sembolü kartaldır;
Kuranda (9:11) numaralı ayet derki; Arapogullari’ndan biri zalim Kartalı uyandiricak.Zalim kartal öfkesini Allah’ın topraklarından(Arap toprakları) alacak.
İnsanlar çaresizlik içinde olayları izlerken birçok insan Kartal’ın yaptıklarını sevinçle karsilicak.ve en sonunda barış gelmek.(ayet numarasına bakin)
Not: Doğruluğunu araştırmadım okuduğum gibi yansıtıyorum.

Simdi sıra asil ilginç olanda

1. Bilgisayarınızda yeni bos bir NOT DEFTERI yada WORD dosyası açın.
2. İçine büyük harflerle Q33 NY yazın. (bu kulelere çarpan ilk uçağın havaalanındaki kapı çıkış numarası)
3. Q33 NY un üzerini kopyalıyormuş gibi aydınlatın (highlight)
4. .txt (font size) sayfa ayarlarından yazının boyutlarını büyütün ve 48 e ayarlayın
5. ve son olarak yazı çeşidini wingdings olarak değiştirin.

Nemi çıktı ortaya ?



Türkiye’nin son 10yıllık gelişiminde ülkemize gelen yabancı yatırımların kurumsal kimlik elde etmesi, var olan işletmelerimizin bu firmalarla rekabet içerisine girmesi, yeni oluşumları meydana getirmiştir. Yaşanan ekonomik krizler tüm Türkiye’yi hem ekonomik hem de psikolojik olarak etkilemiştir. Kurumsallaşma çabası içerisindeki firmalarımız bu kriterleri oluşturup hizmet kalitesini arttırmaya çalışırken, kendi çalışanlarına göstermiş olduğu hoş görü şeklini yitirmelerine sebep olmuştur. Artık insanlar kurumsal firmalarda alabildikleri kadar avantaj alıp firma ile hiçbir duygusal bağ kurmadan sadece para kazanılan bir sistem olarak görmeye başladılar. Bu şekilde olunca umursamaz tavırlarla yabancılaşan insan grupları oluşmuş oldu. Yıllarını vererek çalıştığın firmalarda insanlar daha iyi bir fırsat yakaladıklarında bir anda ben gidiyorum diyip ayrılabilir oldular. Oysaki bizim kültürümüzde iyi niyet her zaman var olmuştur. Tabiî ki bu gelişim bizim yaşamlarımızı da etkiledi, çoğumuz kendi apartmanımızda oturanları bile tanımaz olmadık mı?

Tabii kurumsallaşan firmalarımız içerisinde bu yabancılaşmayı düşünenler de var moral ve motivasyonun sadece çalışanlarına yüksek maaş olarak görmeyenler de var. İşte ben bu tip firmalara kurumsal diğer firmalara ise kurum taklidi yapan firmalar olarak bakıyorum. Bence firmalar varlıklarının asıl sebebinin çalışan insanlardan geldiği anlamalı ve biri gider yenisi gelir mantığından uzaklaşması gerektiğini düşünüyorum.

İnsanın kendini tanıması gerekir ki yaşamına doğru yön verebilsin. Çoğu zaman bir çıkmaz içerisinde kendi belirsizliğini yaşar. Kimi zaman mutsuzluğumuzun sebeplerini bilmemize rağmen doğru tepkiler vermenin korkusundan yanlışlarımızı katlarız. Oysaki insan vermesi gereken tepkiyi zaten bilir fakat uygulamada bir an düşünür ve çevresel gelişiminin oluşturduğu kişilik çizgisinin sınırlarını, nedense zorlamaktan korkar.

Kişilik çizgisi nedir ki? Zaten kişilik sınırlarını, verilen tavizleri insan kendi yaratmaz mı? Madem bunu yaratan kişinin kendisidir, neden bunları tekrardan şekillendirmekte bu kadar zorluk çeker. Neden korkarak hareket ederiz neler korkularımızı oluşturur? İşte hayatı sorgulamak bu kadar basitir. Tüm bu soruların kendimizde var olduğunu düşüyorsak. Kişilik çizgisi yaratmada kendimizi ne kadar sıktığımızı kabullenmemiz gerekir.

Kişi, olmak istediği kişilik olmaya çabalar. Çevremizde havada serbestçe uçuşan bilgilerden kendimize hoş gelenleri alır ve bir bütün oluşuturuz. Bu bütün bi süre sonra o kadar sertleşir ki esnetip tekrardan kurmaktan korkarız. İşte bu yıkılmasından kontrolsüzce korktuğumuz bilgi temeli, bizi oluşturan temeldir. Oysaki korku yaratmaya hiç gerek yoktur. İnsan yaşamak istediğini özgürce yaşarsa gerçek benliğini bulabilir.

Blog Listem

Son Yazılarım


Ziyaretçiler